23 Kasım 2010 Salı




İnsanlar mutlu olmak için, ellerinden geldiğini yaptığını düşünürler...Kimisi gerçekten mutludur da.... Kimisi de “ mutluluk anlardadır” deyip aslında yaşadığı tanımsız hayatın, kendince bir açıklmasını yapar...

Herkesin avuntusu kendisine...

Daha önce de yazmıştım...hepimiz kendi hayatımızda kral/ kraliçe olmaya çalışıyoruz....bunun için savaşlar veriyoruz...okullara bu savaş uğruna gidiyoruz....sonra iş hayatına atılıyoruz...aşık oluyoruz...iktidarımıza layık bir iş ve aşk/ eş seçiyoruz...iç güdülerimiz bile bu düzene uygun hareket etme dürtüsü salgılıyor bi süre sonra ...(öyle herşey otomatikleşmiş ki, fark etmiyoruz..)

Herkes, parayı...gücü...düzeni....iktidarını korumaya çalışıyor, buna hayat diyoruz...sonra neyse ki biri çıkıyor ortaya...içimizde az bi şüphe kaldıysa da “ mutluluk anlardadır” lafıyla...içimize su serpiyor...hıh !! di mi diyoruz...yani, yaşadığım anormal değil..herşey yolunda...dünyada çoğu insan aslında benim gibi sevdiği işi yapmıyor....dünyada birçok insan parayı, düzeni, gücü seçiyor...

.....para – düzen – güç !

Akşam yattığımızda yatağımıza bunlar sayesinde bir gün mutlu olacağımızı ya da bunlara sahipsek bunlar sayesinde mutlu olduğumuzu sanıyoruz..... ( Bazı zenginlerin para kaptırma endişeleri de bu yüzdendir...mutsuz olmaktan korkmazlar da, güçlerini kaybetmekten korkarlar..)

....................................

Şah & Sultan, İskender Pala’nın son kitabını okuyorum.

Kitapta Şah İsmail’i anlatırken, eşi Gülizar Begüm ve sevgilisi Taçlı Hatun ile ilişkilerinden de bahsediyor.. Eşi, saraydaki Şah İsmail’in yanında düzenin bir parçası ve şahın yerine gelecek kişiyi yetiştiren bir annedir. Taçlı Hatun ise, Şah’ın kalabalık hareminde en gözdesidir. Ona şiiirler okur, santranç oynarlarlar, birbirlerinin gözlerine bakarak anlaşırlar..kalabalık haremine rağmen, şah her gece Taçlı Hatun ile uyur...Şah’ın Taçlı Hatun’u anlatırken kullandığı tanım “ yanında mutlu olduğum tek insan” der... (bazı kaynaklar, Taçlı Hatun’u Şah’ın 2. eşi olarak gösterse de, okuduğum kitapta “eş” sıfatı resmi olarak geçmiyor..)


1514 yılında, Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim ile Çaldıran’da, savaşı kaybettiğini anladığında, o seçim anında, eşiyle savaş meydanından kaçar....Taçlı Hatun’u yanına almaz..bırakır savaşın ortasında....Devletin devamı için eşine ihtiyacı vardır çünkü... yanında mutlu olduğu kadına değil..Safevi Devleti’nin yerine geçicek olan oğlu “şah”’ın, o gün gelene kadar bir anneye ihtiyacı vardır..
Güç, düzen ve para ile olur.Devlet, güçlü bir Şah ile olur...Mutlu bir Şah, ile değil...


Kitabı henüz bitirmedim..ama bu sabah ağlayarak okurken, Şah’ın bu seçimini anlatış biçiminden ...mutlu olduğu kadını bıraktığı için, Tebriz’e döndüğünde yazdıklarından ....ve savaşın ortasında bırakılan Taçlı Hatun’un durumu fark ettiğinde, ne şekilde kabullenmesinden....ve seçilmenin vermiş olduğu sonsuz güçü tadan Gülizar Begüm’ün, sarayda Şah ile diyaloglarından inanılmaz etkilendim....

....yani, bazen .., karar anında seçeneklerimizde olsa bile, güç ve düzen adına, yıllarca aradığımız mutluluk seçmediğimiz şıkkımız olabiliyordu....


NOT:
1) Resimdeki Şah Sultan’nın tahtı... Bırakamadığı tahtının resmini ben merak ettim, siz de belki görmek istersiniz diye düşündüm..

2) Aşık olduğu kadın için İngiltere tahtını bırakan 8.Edward geldi aklıma....bilirsiniz o hikayeyi,
Tahta çıkıp kral olduktan sonra, Amerikalı Wallis Simpson’a aşık olur. Kurallar gereği evlenemeyeceğini öğrendiğinde, aşk’ı seçer....325 günlük tahtını bırakır..ve sevdiği kadın ile evlenir.. Sonra ne mi olur... : )) uzun uzun aradım internette...hiçbir bilgi bulamadım..
Malum; tarih, ünvanı gücünden, zenginliğinden gelen insanlar var iken, mutlu insanlarla çok ilgilenmez...

2 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

çok karışık.. tarihten bir alıntı bile olsa çok gerçek hala... Okumasamda acı verdi bana...

kelebeklerözgürdür dedi ki...

süper..yazının kendisi kadar, benim için zamanlaması da. jung der ki "insan,yapay bir kişilik uğruna, bedelini ödemeksizin kendi gerçek benliğini bir kenara bırakamaz / görmezden gelemez." tam bu kelimeler miydi hatırlamıyorum da, fikir bu...herkesin ödediği bedel ve onu yine kendi anlamlandırışı farklı, herkesin o yapay kişilik uğruna bir yana bıraktıkları da farklı...zaten çoğu zaman şah ismail kadar şanslı değiliz, bir anda farkında olarak yapmıyoruz seçimi :) kurbağanın suyu yavaş yavaş ısınıyor çoğu zaman hayatta...sonra bir noktaya geliyoruz ki, işin ehemmiyetinin farkına vardığımızda çoktaan kök salmışız seçimlerimizle o minik saksıya, veya fanusumuzdayız bile ve alışmışız o kadarcık oksijenle yaşamaya...engin suların oksijeni başımızı döndürür, tansiyonumuzu yükseltir vesaire vesaire...sonrası bitkisel yaşam :) ama insan uyum gücü en yüksek canlı malum.. :)

güzel yazıydı :) hatırlattığın için teşekkürler..