11 Aralık 2008 Perşembe




Fırsat buldukça haftada 1-2 saat de olsa dünya ile tüm bağlantımı kesip, şalterleri kapatırım…bu özel anlara sadece kitabım ( ya da dergi….) – sigaram ve kutsal kahvemi alırım….Geçen gün bu anı yaratabildiğim yer, bir kafeterya oldu…malum sigara yasağı da var…kafeteryanın bahçesine dona dona otururken çantamdan kitabımı da çıkartıp dünya ile ilgimi kesmiştim..

15 Eylül 1993 yılında aldığım Murathan Mungan’ın “Yaz Geçer” adlı şiir kitabı…içinde düz yazılar da var…evde kütüphanemde bile aradığımda bulamazsam 3-4 dakika panik yaşatan kitabım…hem acılarıma dil olmuş hem de şahitlik yapmış kitabım…her seferinde okusun diye bir arkadaşıma verdiğimde geri alana kadar bana yürek çarpıntıları yaşatan kitaplarımdan biri…”ya kaybederse arkadaşım…” diye…yenisi alınmaz mı..alınır tabi….neyse..şimdi kitabı bitiren arkadaşımdan geri almış çizdiğim yerleri okuyordum :

“konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
Duruyordu aramızda
Oysa konuşsak ya da dokunsak birbirimize
Çekip gidecekti içimizdeki korkunç noksanlık…..”

..kitaba dalmışım…….

Taaa ki…..yan masamdan gelen şu cümleye kadar….” Evet, önce başkasıdır sandım ama..seni görünce şaşırdım, çünkü o kadar ısrar etmeme rağmen 4 sene boyunca Newyork’da benle bir gün bile Starbucks’da kahve içmemiştin.. sevmiyorum kahvesini diye..”

aa—oo ?!? …..sizi bilmem ama, benim kulaklarım bu cümleyi duyunca ister istemez şaşırdı ve sesi söyleyen ağzı ve duyan kulakları merak etti…tabii ki başımı çevirip baktım…..34-35 yaşlarında gözlüklü hoş denilebilecek bir erkek masada oturuyor ve karşısında daha hafif çilli, gülümsediğinde yanağının iki yanında da gamzesi olan benim yaşlarda bir bayan ayakta duruyordu..

sanırım….garip olan bu karşılaşmaya ben de istemeden tanık olmuştum…yoldan geçerken kız, tanıyıp durmuştu anlaşılan….

“mail attım bi kaç kez doğum gününde ama sanırım almadın” dedi kız…çocuk Türkiye’ye döndüm 3 sene önce…artık burada yaşıyorum dedi….kız çok şaşırdı…aa demek kesin dönüş yaptın, hem de beni bile orda yaşamaya ikna etmişken dedi kız…..(nedense burada içimde takıldığım nokta kızın ikna olması değildi…..mailleri ile ilgili bir durum söylemişti kız…çocuk ise buna cevap vermemişti…nedense o an cinlerim bana çocuğun evlenmiş olduğunu fısıldadı…geçmişinden kaçanların modern dünyamızda adres değiştirmek yerine “mail adreslerini” değiştirdiğini biliyordum…)

Ortak tanıdıkları sadece Amerikalı arkadaşlarıydı anladığım kadarıyla…bi kaç yabancı isim geçti…kız Facebookta ‘da onu bulamadığını söyledi ..çocuk yine ustaca konuyu değiştirdi…(inatçı bi kız…aramış bayağa anlaşılan..ve cinlerim tekrarladı…”kesin evli”….ofiste de birkaç arkadaştan eşlerini facebook’a girmeye izin vermediklerinden ya da eşlerinin eski sevgilllerini sayfalarında engellediklerini duymuştum….)….

İşin tuaf yanı….gerçekten onlara baktığımda….”büyülü bir çift “ gibiydiler….birbirlerini tamamlayan…o kaçamak cevaplar dışında …eskilerden bahsedildiğinde sanki hiç ayrılmamış gibi konuşan…tatlı gülüşen…öyle çiftleri çok uzaktan bile fark edebilirsiniz….sevimlilikleri yapay görünmediği için sinirinizi bozmaz . sanki çevrelerinde sihirli bir çember vardır…..her çiftin yakalayamayacağı…hatta insan kendi hayatında bile az yakalayabildiği bir uyumdan öte gizemli bi bağ….

Tam ben bunları düşünüyordum ki sanırım cinlerimin atladığı detay da bu olmuştu…masaya bir bayan yaklaştı…yani artık erkeğin yanındaki koltuğun sahibi…çocuk biraz panikle biraz da dolan sürenin hüznüyle mi deyim…tanıştırayım eşim serpil…serpil bu da elif dedi……..(evet sadece “elif” !!)

………..Elif kalakaldı….sanırım Serpil’i hiç duymamıştı….oysa serpil elif’i duymuştu sanırım. Uzun zamandır merak eden gözlerini, Elif’i süzerek doyuruyordu….”tanıştığımıza memnun oldum dedi…ve ekledi…tuvalette o kadar çok sıra vardı ki bi de kahve alma kuyruğuna giremedim…lütfen her zamankinden kahve ve cevizli kek alır mısın Volkan’cım....”….

……………..elif’in fazlalık olduğu an !......iyi günler diyip gitti….

Bir sigara daha yaktım….keşke Elif ile ben de kalkıp ortamdan gitseydim ..o an masadan kalkamadım…….düşündüm….belki üçü için de zor durumdu….kim Elif’in yerinde olmak isterdi…ya da Volkan’ın…?...Serpil’in…?.....

Bir süre sonra görevini tamamlayan Volkan masaya döndü….”cevizli kek bana dokunur mu Serpil” dedi…

:)) bu erkeklerde çok güldüğüm bir andır….eşlerini anne gibi gören…böylelerini tanırsınız…..sürekli bir şeyi yapmadan önce bidi bidi dönüp eşlerine sorarlar…iş hayatlarında başarılı kariyerli erkekler eşlerine sürekli ” bu montla üşür müyüm… “..” bir çay daha içsem dokunmaz di mi..” başım ağrıyor hangi ilacı alayım…” diye sonu gelmeyen sorular sorarlar …sanki dünyaya yeni ayak basmış…sanki…eşi olmasa bir dilim ekmek bile yemeğe karar veremeyecek erkek tipi….böyle çiftlere anne-oğul çiftleri derim….oysa biraz önce elif ile konuşurken ne kadar dengedeydi, en azından sevmediği kahvesini bile 4 yıl boyunca diretebilmişti…..

Yeter ! ….dayanamayacağım dedim….anlaşılan volkanların istediği eş türü Serpiller….Serpiller mutlu Volkanlar mutlu ise…Eliflerin keşke çok üzülmeden fark edip “Volkan” gibilerine aşık olmak dışında hatalarının olmadığını bilseler….diye düşündüm..

Asıl amacım “yaz geçer “ ile ilgili bir yazı yazmaktı….ama…sanırım, tam da bu kitaba uygun bir olay yaşamıştım….tam toparlanıp kalkıyordum ki karışan sayfalarda karşıma çizdiğim şu yazı çıktı:

“Gittin..Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza..Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana…"



* tablo : Pavement Cafe at Night - VAN GOGH

6 yorum:

Fortunata dedi ki...

Simla,
Bu yazı dün gece izlediğim filmin üzerine şeker ekti! İnanılmaz bir tanıklık. Sadece kurguysa da ellerine sağlık. Her iki durumda da demek istediğini inanılmaz güzel anlatmışsın. Kahramanlarının yüzünü gördüm adeta. Teşekkürler.

Brajeshwari dedi ki...

bazen şans eseri açtığın kitaptan bir cümle, bazen ister istemez tanık olduğun bir olay sana mesaj veriyor ya,evrenin mucizesi bu olsa gerek...:)

Diyetisyen Serap Orak dedi ki...

İnsanlar çok garip,her ilişkide farklı davranabiliyorlar koşullara göre.Kesin olan birşey var ki o da çiftlerin ne kadar uyumlu olurlarsa olsunlar aynı modda olmadıklarıdır.Biri aşıkken diğeri henüz değildir, biri özlerken diğeri çoktan unutmuştur...
Asıl mesele şu ki ilişki içindeyken kendimizi ne kadar(ve hatta gerçek)ifade edebiliyoruz?Onunla istemese bile o mekanda kahve içmenin bizim için ne kadar önemli olduğunu anlatabiliyor muyuz?Başka biri için yaptığında neden bu kadar şaşırıyoruz?
Adam kadına demeliydi ki(bence)sen o kadar istediğin halde neden kahve içmeme konusunda ısrar etmişim ki gereksizmiş :)Bunu söyleme içtenliğinde olmayan bir adam zaten nerede içildiği önemli değil hiçbir kahvenin hakkını vermemiştir.Benim için kahve içmek samimi ve yaşamsal bir meseledir :)
Kimin için ne yaptığımız hatta ne yapmadığımız önemlidir ama sadece o an için.Çünkü her insan ayrı bir dünyadır.
Eline sağlık Simlacım :)

Not:Dün Kadıköye gittik stop.Sana küpe aldım stop :)

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Fortunata,
seyrettiğin filmi merak ettim..hangisi acaba.....
aslında, ben böyle bi karşılaşmaya tanık olduğum için çok da memnun kalmadım....neyse.. :)

Sevgili Brajeshwari,
evrenin mucizelerini ben de çok severim...yakalayabildiğim kadar da kaçırmamaya çalışırm...ama hadi biraz da "aktif mucizeler " olsun?
ne dersin ?? ;)

Sevgili Serapistan,
Bi sonraki yazımın konusuna benzettim yorumunu...istersen, yazıma saklıyım yorumunun cevabını...
(heyy küpeler için çook teşekkür..!!) :)

AycA dedi ki...

Film ıssız adam olmalı..
:)
film seyreder gibi okudum..
ıssız adam çok fazla beğenmediğim ama aslında o kadar da hayatın içinden olduğunu düşündüğüm ve belkide kendi hayatlarımıza dokunan bazı yerleri olduğu için bu kadar kahve içilirken bile tanık olunan bir senaryoya sahip ..
eline sağlık :) çok güzel yazmışsın Simlacığım :)

seli dedi ki...

Simla cım yazını zevkle okudum... Bazı satırlarda gülümsedim... Arada da hüzünlendim. O kadar hayatın içinden yazmışsınki.... Ellerine sağlık...