25 Kasım 2008 Salı







Yıllar önce bi film seyretmiştim...adını hatırlamıyorum ama, filmde bir savcı kaza geçirip sağ kolunu kaybediyordu...aradan bir süre geçince dokuları uyan bir organ bağışlayıcının sağ kolunu nakil edilmesi sonucu eski günlerine geri dönüyordu.....savcı, aynı zamanda doğa resimleri yapmaya seven amatör bir ressamdı...

Ameliyattan sonra yeni koluyla yaptığı resimlerde doğa resimleri yerine, daha çok şiddet içeren resimler olduğunu fark eder...sanki eli, doğa resimlerini çizmeye hiç yatkın değil...ama, her hangi bi cinayet resmini...ya da şeytani resimleri çizerken eli, gayet hızlı..rahat ve güzel çizer....
Elindeki bi tuaf durum, acaba kimin elini aldım sorusuna götürür onu...öğrendiğinde çok şaşırır...idam cezasıyla ölmüş, seri bir katilin kolunu nakletmişlerdir......

...............


Geçen akşam televizyonda kanallar arası gezinirken ilginç bir programa rastladım..Organ nakliyle ilgili yaşanmış bir öykü sandım önce..

Doğuştan akciğer ve kalp yetmezliği yaşayan bir kadın, doktorların tüm itirazlarına rağmen önce balerin olur daha sonra yine tüm itirazlara karşı bir kız çocuğu dünyaya getirir..boşanır falan.....derken, çocuk 9 yaşına geldiğinde, hasta anne artık çok daha yorgun ve bitkindir. Doktoru, organ nakli yapılamazsa daha fazla yaşayamayacağını söyler...bir süre geçtikten
sonra, 19 yaşında motosiklet kazasında ölen bir çocuğun zarar görmemiş kalp ve akciğerleri kadına nakledilir..


Buraya kadar her şey normal ....


Ama, ameliyattan sonra kadında değişiklikler başlar...eskiden çok sağlıklı beslenen, yağlı yiyecekleri hiç sevmeyen kişi...tamamen değişmiş...sürekli fast food seven, rock müzik dinleyen, hareketli, ve konuşma tarzı bile çok genç ağzı, hafif “argo” konuşur olur....


Bu noktada, kızı araya giriyor...ve ameliyat sonrasındaki ona yansıyan değişikliği anlatıyor...”annem çok düzenli...sağlıklı yaşamaya son derece özen gösterirken, birden sanki arkadaşım gibi sürekli hareketli programlar yapan...bira içen....hamburger yiyelim diyen bir insan olduğunda, önceleri bunun geçirdiği ciddi ameliyat sonucu hayatı biraz ti’ye alma istediğine bağlamıştım diyor...ancak, bi süre sonra fark ettim ki annem başka biri olmuştu”...


Bununla da kalmıyor….kadın, bir gün markette alışveriş yaparken…bir genç kızla göz göze geliyor…Ve birden bu tanımadığı kıza bakıp ağlamaya başlıyor….kendini tutamadan ağlıyor …ağlıyor…


Bu son olaydan sonra, kadın da kendindeki bu değişikliği kabul edip araştırmaya
başlıyor........Organlarını aldığı gencin ailesini bulup…ve durumu anlatıyor…aile, ağlayarak ölen oğullarının rock müzik sevdiğini, özellikle fast food tarzı yiyeceklerle beslendiğini söylüyor…kadın, çoçuğun odasını görmek istiyor.. …vee..odasında bir resim…!!...markette gördüğü kızın resmi….çocuğun kazadan 3 gün önce ayrıldığı kız arkadaşının resmi olduğunu öğreniyor.......

..................................................


Programın sonunda, bir doktor çıkıyor....kadının bu yaşadığı olay normal olduğunu…hücrelerinde “hafızası” olduğunu tıbbı bir şekilde izah ediyor….

Eğer doktorun dediği doğru ise ...yani..gerçekten böyle bişi varsa, alışkanlıklarımız....
düşünce şeklimiz...hayata bakışımız...karakterimiz...hatta sevdiğimiz insan bile hücrelerimize kadar işleniyorsa..yani, düşüncelerimiz hücrelerimize kadar bu kadar etkiliyse...., beynimize gerçekten çok iş düşüyor....


Gözler o’nu görmeyi...eller o’na dokunmayı....boş omzumuza sadece “o”nu yaslamayı özlerken hissettiğimiz o boşluk, sade beyne ait değil o zaman...... Bir bütünün tüm parçaları arasındaki düzen...bir bedenin en küçük hücresine kadar giden uyum......her birimiz küçük bir evreniz kendi içimizle bile ahenkle yaşaması gereken......

9 yorum:

Fortunata dedi ki...

Hücre hafızası benim inandığım bir gerçektir. Demek ki bilim dünyası da aynı kanıda. Ne mutlu!

Brajeshwari dedi ki...

ne ilginç bir yazı...Demekki beynimizi susturup, ruhumuza söz geçirirken, bedenimizin parçaları içinde çalışıyor oluyoruz..

Karaciğerinle gülümse diye bir yazı okumuştum.İroni hoşuma gitmişti..Meğer gerçekmiş:)

ellerine sağlıkk.....

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Rapunzel ve Brajeshwari,

Ben de hep yıllarca...evet, sevdiğini biliyorum..ama inan kulaklarımın da bunu duymaya ihtiyacı var, diyen biri olarak..konu hakkında hiçbir tıbbi bilgim olmadan, neden böyle hissettiğimi düşünürdüm....

O yüzden kendi hücrelerimizden ve mesaj verdiğimiz tüm başkalarının hücrelerinden sorumluyuz anlaşılan..

Teşekkürler yorumlarınız için...

:)

Diyetisyen Serap Orak dedi ki...

Gerçekten etkileyici bir hikaye.Her ne kadar anatomi,fizyoloji vb. derslerin eğitimini almış olsam da bilimin açıklayamadığı bu mistik olayları reddedemiyorum.Hatta hoşuma gidiyor.Bütün bir beden hücrelerden oluşuyor ve o bütün sevdiğini özlüyorsa neden her hücre bunu tek başına hissedemesin ki?Zaten hissedemezse bunu bütüne nasıl kabul ettirsin ki?
İçimize işleyen acılarımızı ve özlemlerimizi dindirecek sevgiler yaşamamız dileğiyle...
Eline sağlık Simlacım

Adsız dedi ki...

insanlar niye bu kadar psedo science hikayelere bayılıyorlar anlamak mümkün değil .. Bu kadar mı zor gerçekleri kabullenmek ?

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Serapistan,

...dileğin senin için de geçerli olsun...

saol ! :)


Sevgili Realist,

kimsenin zorlandığını sanmıyorum.... eğer bunu düşündürdüysek sana..

: )

Adsız dedi ki...

evet sizin hücrelerin IQ ları süper demek ki . Nede olsa zerre tıbbi bilginiz olmadan bu konularda ahkam kesebiliyorsunuz.

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

: )

yok..., bilenleri dinliyoruz biz...onların yorumlarıyla öğreniyoruz..., sinir ve hırs yapmadan...

:)

Diyetisyen Serap Orak dedi ki...

Realist acaba sen ölü müsün yoksa yaşıyor musun?
Neden mi sordum?
Çünkü ben yaşadığımı bütün hücrelerime kadar hissediyorum, hatta IQları o kadar yüksek ki hafızaya da alıyorlar :)