16 Kasım 2008 Pazar


İnançlar….işaretler ..ve ilişkiler…


Her yaşta değişen üçlü..

Yaşadıklarımızla…tanık olduklarımızla…okuduklarımızla…dinlediğimiz dertlerle değişen…ve bir gün baktığımızda içimize, neyi nerde kaybettiğimizi ya da kazandığımızı…..nasıl böyle farklı olduğumuzu (değiştiğimizi ) anlayamadığınız yanlarımız…….

Bir olayda mı değişiyoruz….olaylar zincirinde mi….bir olay “olgu” ya dönüştüğünde mi içindeki mesajı fark ediyoruz …….ve içimizdeki fark etmediğimiz “değişim” başlıyor…

Hatta iki insanın aynı olayı yaşayıp da ayrı insan olması nasıl açıklanabilirse, herkeste izler farklı oluşuyor….yıllar geçtikten sonra fark edilen…dalga her taşı yapısına göre nasıl ayrı aşırırsa…insanlar da aynı olayda öyle farklı aşınıyor…

İlişkilerde önce inancımızı bırakıyoruz…yenilmek – kaybetmek – tekrar reddedilmek – duvara konuşma duygularının limiti doluyor içimizde….(her yaşta bu limit aşağıya inerek..) hayır, tabii ki asosyalleşiyoruz ya da artık birini sevemiyoruz anlamında değil…sadece, insanları tanıdıkça beklentilerimiz ona göre şekilleniyor….bir insanı tanımak aslında hep bir ömür sürüyor o yüzden..Beklentiden de kast ettiğim maddi bir çıkar değil, daha zoru; bizi anlayabilirliği, sevebilme gücü, ortak bir şeyleri paylaşabilirlik (ortak sorumluluklar dışında bile..!)…

İş hayatımızda, aile ilişkilerinde,arkadaşlarımız arasında, özel ilişkilerimizde….hepsi, hepsinde…eskiden daha cesur daha emin daha umutluyken, şimdi sanki yeni bir şeyi keşfedecek gibi… o kişiyi ilk defa sanki karşımıza alıp konuşacakmış gibi… ürkek….ve bazen de bir o kadar da bezmiş oluyoruz…

Ben eskiden umudumu kaybetmeye başladığım anlarda yardımıma hep işaretler koşardı…mesela, radyoda o şarkı çalardı….ya da düşündüğüm kişi köşeden dönerdi, belki aylardır arayıp da bulamadığım uğurlu taşımı bulurdum (tam da o sırada!) bu ve buna benzer şeyler olduğunda , bunların bir anlamı olduğunu düşünürdüm..umudunu yitirme işaretleri !!

Belki 20’li yaşlara kadar hepimizin inandığı “boş “ işaretlerdi bunlar…şimdi düşündüğümde, ihtimali az olan şeyler olduğundan dolayı şaşırma anına biz “işaretler” diyorduk..( ya da sadece benim gibi bu tarz inancı olanlar…)

:)

İşaretleri ne zaman bıraktığımı hatırlamıyorum…(boş olduğunu ne zaman anladığımı yani..)….benim işaretlerim belki yanlıştı…ya da umudum çok büyük…. : ) Artık daha somut işaretleri arar oluyor insan…

Tüm bunlar olurken bunun sebebi olan ya da olanlara KIZMADAN değişmek ne kadar zor …..bu bir ders ise, hayatın içinde öğrenilmesi gereken, öğrenmedikçe karşımıza çıkıyor…

En büyük kazancı belki insanları olduğu gibi kabul etmek oluyor…ve iyi yanı belki insanlara karşı sabrın artıyor ..onlara katlanma sabrın değil belki de, onları değiştiremeyeceğinin bilgi sabrı… ve kötü yanı insanlarla arandaki mesafelerin büyüyor....en yakının da bile olsa, ara istemeden açılıyor..

9 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

ve büyüyoruz..
Aslında o mesajlarda hep bunu söylüyor..

:)

Fortunata dedi ki...

evet, bunun adı büyümek. Üstelik "ayılarak" büyümek!

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

:)

yorumunuz için teşekkürler...

o zaman herkes farklı büyüyor...di mi..yani ayılanlar ayılmayanlar, ayılıp görmemezliğe gelenler...vs.....

kelebeklerözgürdür dedi ki...

bu akşam sohbet arasında, kardeşim konusundan bahsettik ya...bu yazıyı ben kafamda bu konu ile okudum.

kendimde, birine (hadi açık olalım ve isim verelim) kardeşime inancım kalmadığını yakaladığımda, suçluluk hissediyorum. çünkü birine inanmak, ona bir güç vermektir aslında, şans vermektir. iyi birşeydir. insanlara inancımızı, biraz da onlar için (artık hayatımızda olmasalar bile) yitirmememiz gerektiğine inanıyorum. ama bunu henüz yapamıyorum. bir gün yapabilmeyi dilerim. o kadar egodan sıyrılıp, o kadar sevgi dolu olabilmeyi....işte o zaman gerçeklik değişiyor sanırım. sadece kendi gerçekliğin değil, dış dünya dediğimiz/sandığımız şeyin gerçekliği...

yazın çok güzel...keşke o kadar büyümesek, keşke o kadar yorulmasak, kırılmasak da...hep inanabilsek. ne olursa olsun...

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Külkedisi,

Ben de bu yazıyı aslında c.tesi günü tatlı kahve konuşmamızdan sonra yazdım....

yanlız değilsin...sanırım, hepimiz hayatımız içindeki insanlarla karşı benzer yorgunluk ve umutsuzluğu yaşıyoruz...

nasıl bu noktaya geldiysek, - ara durak diyorum ben buraya- burdan da o anlattığın sonsuz sevgi verebilme..korkusuzca, inanç dolu , noktaya geçeceğimizi düşünüyorum....sancılı olacak belki ama...

mutlaka olucak !!...

belki, ilk buna "inanmak" en büyük ilk adım olur.....ne dersin ?

:)

yakandalin dedi ki...

ayılıp görmezden gelenler ne kadar gelebiliyorlarki bunu çok merak ediyorum işte

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili yakandalin,

..herkes çapı kadar....herkes...!...


teşekkürler, yorumun için...

:)

AycA dedi ki...

Simlacım selam :) Facebookta buldum burayı.. hemen her yazını şöyle hızlıca okudum en son buna yazayım istedim..
Yazınla ilgili başka bir bakış açım var: insanlar değil değişen biziz bence ve bir insanda kızdığımız her ne ise aslında kendimizde kızdığımız şey o ve biz kızmaya devam ettikçe insanı değişse bile hissettiklerimiz aynı kalacak taa ki kendimizi değiştirene kadar ( bence yine :))
Biz değişiyoruz hayatta durduğumuz yerler de değişiyor insanların aynı kalmasını beklemek doğru olmuyor bu değişimde, bu değişime büyümek de denilebilir ya da başka birşey :)
Hangi konunun üzerine bu yazdığını bilmiyorum ama bana hissettirdikleri bunlar oldu.
"işaret" dediklerine inanmaya devam et o işaretleri doğru yorumladığında ki bu her zaman 20li yaşlardaki şarkıda radyo duymak olmıyor büyüdükçe şekli değişiyor aydınlanma sürecin devam ediyor yani büyüyorsun demektir. ve Cezmi ersözün bir lafı var : büyümek sonsuz bir karanlıkta üşümektir ya da buna benzer bir cümle.. işte aynen öyle o işareler üşümemek için üzerimize örttüğümüz örtüler oluyor
neyse uzattım :)
blogununu bulduğuma sevindim artık okurum arada seni de :)

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Ayça,

Yorumun için çok teşekkür...evet..büyümek belki....önemli olanda "çirkin" büyümemek..."...

çok ama çok sevindim, beni bulduğuna.....

kaybolmayalim bir daha...