28 Kasım 2008 Cuma



Dün Serapistan bir yazı göndermiş...konusu, çocukluğumuzda okuduğumuz masallar neden gerçeği yansıtmadığı ile ilgli...Her masal neden mutlu son ile bitiyor da, gerçek sorulara/ sorunlara değinmeden geçiyor...sorusunu sormuş..


Murathan Mungan’nın “kırk oda” adlı bi kitabı var...okuyanlar bilir, o kitapta mevcut masalları daha gerçekçi bitirir yazar...güzel sevdiğim bir kitaptır.....o kitabı okuduğumda da dün ki yazı gibi benzer düşünceler gelmişti aklıma ...


Acaba çoçukken çok okuduğumuz masallar yüzünden mi şimdi mutsuzduk...?..her masalın sonunda hep iyi - mutlu biterken..büyüdüğümüzde hayatın içinde elinden geleni yapsan, sabırlı olsan, çalışsan çabalasan bile...çoğu zaman bir türlü o mutlu sonun gelemeyişi....gökten üç elma düşse de arkadaşın kafasına, birini bana verse durumları olmayışı, acaba hep masalların bizi çok yanlış yönlendirmesinden mi kaynaklanıyordu...


Bir masal da....gerçekçi bitse...acaba dünün büyüyen çoçukları şu anı, “hey ben başararız değilim...kötü biten masallar da okumuştum....mutsuz olmama gerek yok..benim hatam değildi...ben elimden geleni yaptım..” der miydik......


Aslında...masalların suçu yok bence...yani... Çocuklara anlatılan masallara hala inanıp belki günlük hayatımıza taşıyan büyüklerdedir sorun ...olamaz mı...


Hala öpüyorum öpüyorum prens olmuyor mantığı ile kurbağalara katlanan kadınlar varsa etrafta...kulesinden aşağıya saçlarını uzatıp bekleyen.....karşındakini anlamak için “ açıl susam açıl “ tarzı büyülü söz arayan....yüz olayda yüz yıl gibi uyuyan ve sevdiği adamın öpücüğü ile (öperse tabii ) uyanacağını sanan... kurt seni ve nineni yutsa bile nasılsa avcı bizi kurdun midesinden kurtarır diyenimiz var mı ?...


yoksa biz hala, farkında olmasak da o masallara mı inanıyoruz..sabreden...bekleyen...susan...gece onikiyi geçtiğinde herşey eski haline gelirken tek ayakkabısı değişmeyen (ben o masalda hep buna takılmıştım çünkü...herşey kabak oluyor...fare oluyor...bi tek merdivende ayağından düşen ayakkabı aynı kalır...) Külkedisi gibi bir gün ayağına uyan ayakkabı sayesinde mi hayatımızın değişeceğine inanıyoruz......hem de hala !!?!?


Masallara ne kadar inandık o yaşlarda..masalların amacı, sadece çocuk ruhunu mutlu etmekti oysa...biz mi çok anlam yükledik...en son çocuk masallarını okuyup yoksa büyükler için yazılan masalları okumadık mı...işimize mi gelmedi.....(gerçeklerden hep kaçar insanoğlu ! )...

Her nedense..., o masallardaki prensesizdir..prens ya da....külkedisi..vs...mutlaka baş rolde sanıyoruz kendimizi....durup düşündüğümüzde hayat kimbilir kaçımızı külkedisinin üvey kardeşi yaptı...ya da sarayın balkonundan halkı selamlayan yeni kral ve kraliçenin köylü halkı.....pamuk prensesi ormanda öldürmeyip bırakıp giden iyi kalpli avcıydık...masalda rolü işte orda biten... belki uyuyan prensesi öp diye akıl veren prensin en yakın arkadaşıyız, masalda adı bile geçmeyen.....baloda dans eden prensin tüm gece boyunca dikkatini çekmeyen biriydik belki........yani illa masalın kahramanı mı olmak lazım....belki, bir masalda öylesine biriydik....masalı anlatanın bile önemsemediği......

8 yorum:

Diyetisyen Serap Orak dedi ki...

Dün akşam tv'de bir programda çocukların okuduğu kitaplar ve bunların içeriği konusunda ünlü psikiyatrist Bengü Semerci açıklama yapyordu "Dünya genelinde her ülkede çocuklar tarafından okunan ve dünya klasikleri arasına girmiş pek çok masal/hikaye aslında çocuk gelişiminde olumsuz etkiler yaratacak içeriğe sahiptir..." vtr yi kestiler ve canlı yayında tartışmaya devam edildi...
Kendi çocukluğumu düşündüm,okuduklarımdan nasıl etkilendiğimi hatırlamaya çalıştım.Kırk haramilerden nasıl korktuğumu, kibritçi kız için ne kadar üzüldüğümü, külkedisinin ayağına ayakkabı uyduğunda ne kadar sevindiğimi,Alice'i ne kadar cesur bulduğumu...
Masallar her duyguya hazırlıyor bizi.Sonra gerçek hayatta geliştiriyoruz duygularımızı.Belki de masallardan ders alıyoruz,bu da bize kendi hayatımızdaki olayların son paragrafını yazma gücü veriyor.Ama damağımızda eski bir masalın tadı yine de kalıyor.
Eline sağlık Simlacım yaklaşımına hayranım.Sevgilerimle...
Not:Özledim valla görüşelim artık

Adsız dedi ki...

çok güzel bir yazı olmuş, yani hah bu tam da benim de aklımdan geçirdiğim şeydi dedirten cinsten, öncelikle bunu bana hatırlattığın için (orhan pamuk'un da kara kitap'ta dediği gibi kendi zekamı bana hatırlattığın için) sağol. nitekim herkesin bir önceki hayatında kendini sıradan, halktan biri değil de, padişah, kraliçe veya robin hood tadında bir ortaçağ şovalyesi zannetmesini sağlayan da bilinçaltında sıkışmış kalmış bu mutlu sonlu masallar mı acaba?

kelebeklerözgürdür dedi ki...

:) "her masal neden mutlu son ile bitiyor da, gerçek sorulara/sorunlara değinmeden geçiyor"...çünkü adı üstünde, masal :)...komikse fıkra...acılıysa kemalettin tuğcu hikayesi...:) çocuklar, bilirsin, her akşam aynı masalı, sözcük sözcük ezbere bilseler de, dinlemek isterler. tekrarların, bilindik olanın güveni huzuru için...böyle bir güven de, tıpkı aile sevgisi gibi, sağlıklı gelişimleri için gereklidir. çocukluğumda dinlediğim veya okuduğum bir masalın, sonu mutlu biten bir masalın, bugün sorunlarla boğuşurken bilinçaltımda beklenti oluşturup beni mutsuz ettiğine inanmıyorum nedense. o masalları hatırlamak, aksine, gülümsetiyor. çocuklar, masalların masal olduğunu bilirler. hatta çocukluğunda masal dinlememiş yetişkinlerden çok daha fazla bilirler. belki de tam tersi, çocukluğunda masal dinleyerek uyumamış, güveni yeterince hissedememiş çocuklar büyüdüklerinde hayatın masal gibi olması beklentisindedirler? masalı bilen, anlayan, gerçeği de olduğu gibi görüp, gerekirse ona biraz masal sosu katıp yaşayabilir. neden ille de büyü? çünkü insan, heyecan peşinde koşandır. daima.

şu da gerçek ki, mis gibi egolarımızla, yani insan doğamızla, hep en iyiyi en güzeli hak ettiğimize inanıyoruz. inanmıyor muyuz?...bu da yaşamı sürdürmek için gerekli belki...ivme açısından...ama tabii dozunu ayarlamak lazım. bazen bir yaşamda bir masalın tüm kahramanları da oluyoruz sırayla veya aynı anda...prens, prensin arkadaşı, kötü kalpli cadı, prenses, cüceler, üvey kardeşler, balkabağı bile hatta :))

bi de masallara bok atmayalım lüffen :) masalların suçu yok...ayrıca ben ayakkabımın tekini düşürdükten sonra, yalın ayak yaşamaya karar verdim :) üvey annemin yanına da dönmedim bir daha o geceden sonra...bu arada farelerle dost olduk. prensten daha eğlenceliler :))))

Brajeshwari dedi ki...

Ben ne zaman kaybolsam, ormanda kaybolan Hansel ve Gretel kabusum ortaya çıkıyor.

Masalların hep kahramanı oluyoruz, ya da o kahramana özeniyoruz da..Kendi masalımıza sahip çıkamiyoruz belki de...kral ve kraliçeyi selamlayan o köylününde bir masalı yok mudur sonuçta...Bir çocuk, külkedisi romanında neden kötü kalpli cadıya özenmez..O cadı kimbilir, ne haklı sebeblerle acaba orada, o durumda...

Çocuk olmak zor, büyük çocuklar olmak daha zor.. Bir masalın içinde, orta yerinde olmak ve kahramanı seslendirip -oynatmakta zor..Bir de kahramanın iyi kişilikli ve masalın mesaj verici bir sonu olmasına çalışmak sanırım en zor olanı..yazanında -oynayanında biz olduğunu düşününce...

beni çok düşündüren bir yazıydı Simla.. Hala düşünüyorum...

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Serapistan,
önce tekrar teşekkür ederim..o yazıyı gönderdiğin için.. :)
Dediğin bi açıdan doğru, evet, eğer tek taraflı bi okuma olmaz ise...masallar çeşit çeşit..ve herbirinde hayatın çocuğun anlama düzeyinde verilen mesajları var..ve ben çocukların yine de yine de masalları dinleyerek - okuyarak büyümeleri taraftarıyım......

tekrar teşekkürler...

Sevgili Serkan,
yani zarif eşim... :)
beğendiğine sevindim..genelde yazıyı yazarken konusunu sana da söylemiyorum..ve sen burda okuduğunda yorum yapman çok anlamlı oluyor benim için :)

Hayal dünyamızın temelini belki o masalları dinlerken atıyoruz...ve dediğin gibi kendimiizi hep bu yüzden baş role layık görüyoruz....

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

Sevgili Külkedisi,
:) o başını-ortasını-sonunu bildiğin masalları defalarca okumak benim de çok hoşuma giderdi..hala da bildiğim filmleri severek seyretmem o yıllardan kalma bi alışkanlıktır belki., kimbilir..

Evet, bir değil belki birçok masalı aynı anda yaşıyoruz..farklı farklı rollerde...biraz da bunu anlatmak istedim...yeni kral ve kraliçeyi de kıskanmadan selamlamak lazım bu yüzden....fare olsan bile perinin verdiği görevi yerine getirip bir gecelik at olman gibi....

Sen, masalını bildiğin için mi yalınayaksın artık..belki de... :)
belki başka bi masaldan geldin bu yeni masala da, sonunu değiştirmek istedin...
SEN mutluysan, ormanında.., buna şahit olanlar da mutludur.... : )

Sevgili Brajeshwari,
Belki de 1. basamakta iyi-kötü ayrımı öğretiliyor...daha sonraki yıllardaki masallarda empati dersine geçilip kötü kalpli üvey anneyi anlama bölümü başlıyor...biraz da anlatmak istediğim, evet buydu...biz genelde acaba hep bu 1.basamaktaki masallara mı takılıyorduk....

Kral ve Kraliçeyi selamlayan insanların da masalı var..., sadece o masalda geçmiyor....başkalarının masallarına şahit olduğumuz anları anlatıyor....başkası için de mutlu olmamız gereken anları...

yorumun için teşekkürler....,abimi çok seven biri olarak Hansel ve Gretel benim de kabusum olmuştur...

:)

Adsız dedi ki...

Masallar öyledir de ben şu Amerikan filmlerine de çok kızarım. Aşkı insanın gözüne gözüne sokarlar. İnsan bu yaşa gelip de hala aşkı bulamayınca acaba hata bende mi diye düşünüp suçlu hissediyor kendini. Mutluluğa gelince o zaten muamma.

Fortunata dedi ki...

Masallar rüyalar gibidir bence; hepimiz aynı rüyayı görsek bile şüphesiz bambaşka yorumlar yaparız sabahına.
Sana göre masallara takılıp kalmak sorun, ya da bir masalda başrol aramaya takılmak. Bana kalırsa da asıl sorun masalları yeterince anlamamış olmak. Eğer oradaki satır aralarını benim gördüğüm gibi görebilseydin kulelerin egolar değil, yalnızlaşmış hayatlar, uzun saçların ise iletişim kurmayı amaçlayan kelimeler zinciri olduğunu anlardın. Ama anlamamış olman daha doğru ifadeyle farklı yorumlaman bence harika! Ancak bu şekilde, bambaşka bakışlarla zenginleşebiliriz. Yoksa ne anladım ben bu paylaşımdan?
Sadece hatırlatmak isterim ki mitleri yaratan tarih, tarihi yaratan da mitlerdir çoğu zaman. Ve masallar mitlerden; dolayısıyla ülkelerin ve zaman zaman kişilerin tarihinden esinlenirler...
Ellerine sağlık:))